arrow-left icon arrow-right icon behance icon cart icon chevron-left icon chevron-right icon comment icon cross-circle icon cross icon expand-less-solid icon expand-less icon expand-more-solid icon expand-more icon facebook icon flickr icon google-plus icon googleplus icon instagram icon kickstarter icon link icon mail icon menu icon minus icon myspace icon payment-amazon_payments icon payment-american_express icon ApplePay payment-cirrus icon payment-diners_club icon payment-discover icon payment-google icon payment-interac icon payment-jcb icon payment-maestro icon payment-master icon payment-paypal icon payment-shopifypay payment-stripe icon payment-visa icon pinterest-circle icon pinterest icon play-circle-fill icon play-circle-outline icon plus-circle icon plus icon rss icon search icon tumblr icon twitter icon vimeo icon vine icon youtube icon

Nüket Filiba

Nüket Filiba

1895’ten bugüne gelen bir mirası yönetmek… Sizce “geçmişi korumak” ile “yeniliği yaratmak” arasındaki denge nasıl kurulmalı?

Atelier Rebul’ün hikâyesi aslında bir karşılaşmanın yarattığı simyadan doğdu. 1895’te Beyoğlu’nda Jean Cesar Reboul tarafından kurulan eczanenin yolu, yıllar sonra Cumhuriyet’in ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu ile kesişti ve bu birliktelik markamızın köklü mirasının temelini oluşturdu. Fransız eczacılık geleneğinden ve İstanbul’un ruhundan ilham alan bu miras, her biri kimya ile zanaatkârlığın, Doğu ile Batı’nın, geçmiş ile bugünün diyaloğu haline geldi. Bizim için geçmişi korumak, bu değerleri yaşatmak anlamına gelirken; yeniliği yaratmak ise onları bugünün vizyonu ve çağın dinamikleriyle buluşturmaktan geçiyor. Böylece hem mirasımıza sahip çıkıyor hem de geleceğe ilham veriyoruz. Bugün bu mirası modern vizyonla birleştirerek 3 kıtada 21 ülkede ve 1000’in üzerinde seçkin satış noktasında yer alarak global lüks pazarın güçlü temsilcilerinden biri olmayı sürdürüyoruz.

İstanbul, markanın imza parfümüyle adeta sembolleşti. Sizce bu şehir, global sahnede neden bu kadar güçlü bir ilham kaynağı?

İstanbul, Atelier Rebul için yalnızca bir şehir değil, markamızın ruhunu şekillendiren en güçlü ilham kaynağı. Doğu ile Batı’nın buluştuğu bu eşsiz metropol, çok katmanlı kültürü, tarihsel zenginliği ve sürekli yenilenen dinamizmiyle yarattığımız her koleksiyona yön veriyor. Biz İstanbul’dan doğan ve dünyaya uzanan 130 yıllık koku zanaatkârlığımızı, zamanın ustalığıyla hayat bulan bir yolculuk olarak kutluyoruz. Global sahnede İstanbul’un bu kadar güçlü bir etki yaratmasının nedeni, aynı anda hem geçmişi hem geleceği, hem yereli hem evrenseli içinde barındırabilmesi. Bu yüzden İstanbul, markamızın imza parfümünde olduğu gibi, bizim için daima tükenmeyen bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

Lavanta kolonyasından bugünün niche parfümlerine: Atelier Rebul’ün ürün gamında sizce hangi koku, markanın ruhunu en iyi anlatıyor?

Atelier Rebul’ün ruhunu en iyi yansıtan koleksiyonun J.C.R. İmza Koleksiyonu olduğunu söyleyebilirim. Kurucumuz Jean Cesar Reboul’un arşivlerinde yer alan yüzyıllık labdanum reçetesinden ilham alan bu özel seri, köklü mirasımızı modern vizyonla yeniden yorumlama kararlılığımızı ortaya koyuyor. Biz her zaman anlam taşıyan karşılaşmaların, yönümüzü değiştiren yolculukların ve dönüştüren ilişkilerin markamızı şekillendirdiğine inanıyoruz; J.C.R. Koleksiyonu da bu yaklaşımın güçlü bir ifadesi. Bilimsel titizlik, koku zanaatkârlığı ve estetik anlayışın birleşiminden doğan bu koleksiyon, Atelier Rebul’ün geçmişten bugüne uzanan yolculuğunu zamansız bir imzaya dönüştürüyor. İstanbul’dan dünyaya uzanan parfüm zanaatkârlığını kutlayan ve zamanın ustalığıyla hayat bulan, 130 yıldır güven veren ve ilham kaynağı olan bir marka haline geldi.

Kişisel olarak kokularla olan ilişkiniz nasıl? Bir koku, sizde en çok neyi tetikliyor: Hafıza mı, duygu mu, hayal gücü mü?

Koku, benim için yalnızca duyulara hitap eden bir unsur değil; hafıza ve duygular arasında köprü kuran çok güçlü bir dil. Tek bir esans, bizi geçmişteki bir ana götürebiliyor, duyguları yeniden canlandırabiliyor ya da hayal gücünü harekete geçirerek bambaşka bir dünyaya taşıyabiliyor. Atelier Rebul’de biz de her koleksiyonu bu bakış açısıyla ele alıyoruz; çünkü biliyoruz ki kokular yalnızca güzel bir koku olmaktan öte, insanların yaşamında anlamlı izler bırakan bir deneyim yaratıyor.

Kozmetik ve lüks tüketim dünyasında uzun bir deneyiminiz var. Atelier Rebul’ün DNA’sı sizce hangi noktalarda diğer markalardan farklılaşıyor?

Atelier Rebul’ü diğer markalardan ayıran nokta, köklerinin anlamlı bir karşılaşmadan doğmuş olması. 1895’te Jean Cesar Reboul’un Beyoğlu’nda açtığı eczane ile Cumhuriyet’in ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu’nun karşılaşması markamızın bugün de devam eden güçlü mirasını başlattı. Biz, tesadüfen bir araya gelen insanlar ve şehirlerin yeni ve olağanüstü bir şey yarattığına inanıyoruz. O günden bugüne kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi birikimi, zanaatkârlık, Fransız eczacılık geleneğinden ve İstanbul’un ruhundan beslenerek Atelier Rebul’ün özünü oluşturuyor. Bu üç unsur, markamızı yalnızca kozmetik ve lüks tüketim dünyasında farklılaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda güven veren ve zamansız bir kimlik kazandırıyor.

Global büyüme sürecinde, özellikle Asya ve Orta Doğu pazarlarına açılırken, “İstanbul’un kokusunu” anlatmak nasıl bir strateji gerektiriyordu?

Global büyüme sürecinde, özellikle Asya ve Orta Doğu pazarlarına açılırken İstanbul’un kokusunu anlatmak için önce kendi DNA’mızdan yola çıktık. İstanbul bizim için yalnızca bir şehir değil; Doğu ile Batı’nın buluşma noktası, kültürlerin kesiştiği bir köprü. Bu yüzden stratejimizde İstanbul’u otantik bir hikâye olarak merkeze aldık. Fransız eczacılık geleneğinin bilimsel titizliği ile İstanbul’un çok katmanlı ruhunu ve koku zanaatkârlığımızı birleştirerek, bu pazarlara hem evrensel hem de yerel olarak güçlü bir anlatı sunduk. Böylece İstanbul’un kokusu, global sahnede hem farklılık yaratan hem de tüketicilerle duygusal bağ kuran bir deneyime dönüştü.

Modern tüketici, markalardan “temiz içerik” ve sürdürülebilirlik bekliyor. Atelier Rebul bu beklentileri nasıl yorumluyor?

Modern tüketicinin beklentilerini yakından takip ediyor ve “temiz içerik” ile sürdürülebilirliği markamızın temel sorumluluklarından biri olarak görüyoruz. Eczacılık mirasımızdan gelen bilimsel titizlikle her formülümüzü özenle geliştiriyor, cilt dostu ve güvenilir içerikleri tercih ediyoruz. Atelier Rebul’ün tüm ürünlerinin küresel bir program olan Cruelty Free International Leaping Bunny tarafından sertifikalı olması da bu kararlılığımızın en somut göstergesi. Bunun yanı sıra, refill seçeneklerimiz ve geri dönüştürülebilir ambalajlarımızla çevresel etkimizi azaltmayı hedefliyoruz. Bizim için bu sadece bir trendi yakalamak değil; 130 yıldır süregelen kalite ve güven anlayışımızı, günümüzün sorumlu tüketim bilinciyle buluşturmak anlamına geliyor.

Atelier Rebul mağazaları, modern apothecary konseptiyle dikkat çekiyor. Sizce fiziksel mekanın estetiği, markanın hikayesini anlatmada nasıl bir rol oynuyor?

Atelier Rebul mağazaları, köklerimizin dayandığı eczane geleneğini modern bir anlayışla yeniden yorumluyor. Bu nedenle “modern apothecary” konsepti bizim için yalnızca bir tasarım dili değil, aynı zamanda markamızın hikâyesini aktaran bir köprü niteliği taşıyor. Ahşap dokular, amber cam şişeler ve raf düzeninden aydınlatmaya kadar her detay, 1895’te Beyoğlu’nda açılan ilk eczanemizden bugüne uzanan mirasımızı yansıtıyor. Ancak bunu yaparken günümüzün çağdaş tasarım anlayışıyla birleştirerek hem geçmişin güven duygusunu hem de bugünün estetik beklentilerini aynı anda yaşatmayı hedefliyoruz.

Markanın geleceğinde daha fazla iş birliği veya sanatla iç içe projeler görülecek mi?

Atelier Rebul olarak köklü geçmişimizle her zaman sanat ve farklı disiplinlerle iç içe oluyoruz. Bizim için koku, yalnızca duyuları harekete geçiren bir unsur değil; aynı zamanda zanaatkârlığın en rafine ifadesi. Koku zanaatkârlığı, zamanın ustalığıyla hayat buluyor ve İstanbul’dan dünyaya uzanan 130 yıllık yolculuğumuzun özünü temsil ediyor. Bu yaklaşım, gelecekte hayata geçireceğimiz iş birlikleri ve sanat projelerinde de yol gösterici oluyor; Atelier Rebul’ün estetik anlayışını ve yenilikçi vizyonunu güçlendirmeye devam ediyor.

“Koku” insanlık tarihi boyunca hep kültürel, hatta dini ritüellerle bağlantılı oldu. Sizce modern dünyada bu ritüelistik taraf nasıl evriliyor?

Atelier Rebul olarak biz kokuyu, modern dünyada kişinin kendi kimliğini ve imzasını ortaya koyma biçimi olarak görüyoruz. Artık koku, yalnızca hoş bir deneyim değil, karakteri yansıtan, kişisel tercihleri ifade eden güçlü bir unsur. İnsanlar günlük yaşamlarında kendilerini tanımlarken, tıpkı giyim ya da stil seçimlerinde olduğu gibi, kokularıyla da özgün bir ifade yaratıyor. Biz de bu anlayışla, geçmişten gelen zanaatkârlığımızı modern vizyonla birleştirerek her bireyin kendi karakterine uyum sağlayacak koleksiyonlar tasarlıyoruz.

İstanbul’un kokusunu şişeye hapsettiniz. Peki sizce hangi şehir, henüz keşfetmediğiniz ama kokusunu yaratmak istediğiniz bir sonraki ilham olabilir?

Atelier Rebul olarak İstanbul’un kokusunu dünyaya taşıdıktan sonra, yeni ilhamımızı Londra’dan alıyoruz. Birleşik Krallık’taki ilk mağazamızı Marylebone High Street’te açmaya hazırlanıyoruz ve bu adım, global vizyonumuzun en önemli dönemeçlerinden biri olacak. Londra, koku dünyasının en prestijli merkezlerinden biri olarak, dünyada trendleri belirleyen şehirlerden biri kabul ediliyor. Burada varlık göstermek, markamızın uluslararası gücünü ve iddiasını daha görünür kılıyor. Sadece bu mağazaya özel hazırladığımız Marylebone67 koleksiyonu ise Londra’nın enerjisini, modern yaşam tarzını ve sofistike karakterini kokuyla buluşturuyor. Bu koleksiyon, Atelier Rebul’ün İstanbul’dan doğan köklü mirasını Londra’nın çağdaş ruhuyla buluşturarak benzersiz bir köprü kuruyor. Bizim için bu mağaza, yalnızca bir satış noktası değil; global yolculuğumuzun simge adreslerimizden biri, aynı zamanda Atelier Rebul’ün geleceğe dönük vizyonunu en güçlü şekilde yansıtan bir merkez olacak.

Atelier Rebul’ün global yolculuğunda en çok hangi meydan okuma sizi heyecanlandırıyor?

Atelier Rebul olarak global yolculuğumuzda bizi en çok heyecanlandıran meydan okuma, köklü mirasımızı farklı coğrafyalarda yeniden anlamlandırmak. Çünkü her pazar kendi kültürüne, alışkanlıklarına ve beklentilerine sahip. Bizim için zorluk gibi görünen bu süreç, aslında markamızı daha da ileri taşıyan bir keşif alanı. İstanbul’un ruhundan doğan Atelier Rebul’ü dünyanın farklı şehirlerinde tanıtmak, her seferinde yeni bir hikâye yazmak anlamına geliyor. Bu heyecanı en yoğun yaşadığımız adımlardan biri de Birleşik Krallık’taki ilk mağazamızı Londra Marylebone High Street’te açmaya hazırlanıyor olmamız. Londra, koku dünyasının en güçlü sahnelerinden biri ve burada yer almak Atelier Rebul için önemli bir dönüm noktası. Sadece mağaza açmıyoruz; aynı zamanda Londra’ya özel Marylebone67 koleksiyonumuzla bu yolculuğu daha anlamlı hale getiriyoruz. Bizim için en büyük meydan okuma, mirasımızı korurken farklı kültürlere dokunabilmek ve Londra gibi global merkezlerde kalıcı bir iz bırakmak.

130 yıllık bir marka olmak, tüketicilerle bir tür “kolektif hafıza” yaratmak anlamına geliyor. Bu uzun yolculuğa baktığınızda, sizce Atelier Rebul’ün özünü koruyan en güçlü değer ne oldu?

Atelier Rebul’ün 130 yıllık yolculuğunda özünü koruyan en güçlü değer, her zaman güven oldu. Kurucumuz Jean Cesar Reboul’un “Kalite ve güven Rebul Ailesinin en önemli mirasıdır” sözü aslında markamızın DNA’sını özetliyor. Bilimsel titizlik, koku zanaatkârlığı ve kaliteye bağlılık, bizi kuşaklar boyunca tüketicilerle buluşturan en temel unsurlar oldu. Bu değerler sayesinde Atelier Rebul, yalnızca bir koku markası değil; insanların hayatına eşlik eden, hafızalarında yer eden ve onlarla birlikte yaşayan bir marka haline geldi.

 

Röportaj: Seval Akbulak

 

Read more

Maria Porro

Maria Porro

Rizwan Kassim

Rizwan Kassim

Your Cart

Your cart is currently empty. Click here to continue shopping.