Robert Stilin

Satın aldığınız ilk tasarım objesi neydi ve hala duruyor mu?
19. yüzyıldan kalma, fildişi kakmalı siyah bir yazı masasıydı. Florida, West Palm Beach’te bulmuştum. Artık bende değil.
Evinizin en sevdiğiniz köşesi neresi?
Muhtemelen Brooklyn’deki dairemin kahvaltı odası. Yumuşacık, tüylü bir kumaşla kaplattığım, kendi tasarımım olan “Seccia” koltuk burada duruyor. New York Limanı’na bakan bir noktada. Sabah kahvemi ve kahvaltımı orada yapmayı, gazete okumayı, telefon görüşmeleri yapmayı, gündemi yakalamayı seviyorum.
Bir mekanı sizin için çekici kılan nedir?
Öncelikle havası, yarattığı ruh hali. Sonrasında ise mekanın içinde ne olduğu; yani katmanları ve hissettirdiği atmosferi.
Bir eve ruhunu veren şey mimari mi, yoksa sanat mıdır sizce?
Sanat. Sanat, doğrudan görsel bir etki yaratır. İyi sanat, derinlik ve karakter taşır; duyguları harekete geçirir, sizi bir şekilde etkiler. Elbette mimari de benzer bir etki yaratabilir. Bu anlamda ikisi de ruh katar. Ancak güçlü bir sanat koleksiyonuna sahip bir evde mimari, görsel deneyim açısından ikinci planda kalır. Mimari evin karakterine katkıda bulunur; fakat çarpıcı sanat eserleriyle dolu bir mekanda deneyiminizi asıl tanımlayan şey sanattır. Yine de ruh dediğimiz şey yalnızca tek bir unsurdan gelmez; katmanlardan, tarihle olan bağdan, her şeyin bir araya geliş biçiminden doğar.
Sizce her evde mutlaka bulunması gereken tasarım unsuru nedir?
Rahat oturma alanları. 700’den fazla parçaya sahip biri olarak aynı zamanda bir koleksiyonersiniz diyebiliriz.
Bu parçalar arasından sizi en çok etkileyen hangisi?
Tek bir eser seçemem. Sadece nesne odaklı bir koleksiyonculuk yapmıyorum; bu benim kimliğimin bir parçası. Her parçanın anlamı var; bazen sanatçısıyla, bazen galericiyle, bazen nerede bulduğumla, bazen de onu edindiğim dönemde hayatımda neler olduğuyla ilgili. Bazen satın almamam gerektiğini bilsem de alıyorum. Bu, durduramadığım, kalpten gelen bir hareket. Bana sık sık “Evinizde yangın çıksa, yanınıza alacağınız tek şey ne olur?” diye soruyorlar. Cevabım hep aynı: “Muhtemelen hiçbir şey.” Önceliğim dışarı çıkmak olur. Yenilerini bulabilirim. Önemli olan nesneler değil, onların çağrıştırdığı anılar çünkü.
İlk projenizden bugüne tasarım anlayışınız nasıl değişti?
Daha belirgin, daha olgun ama aynı zamanda daha geniş bir perspektife sahip oldum. Zamanla daha fazla risk aldım, yeni şeyler denedim. Kendimi ve işimi sürekli yeniden keşfediyorum. Ne kadar çok görür ve deneyim yaşarsanız, zevkiniz de o kadar gelişmeye başlıyor; bu da tasarım yaklaşımınıza yansıyor dolayısıyla.
Röportajın tamamı No.31 sayısında!
Röportaj: Seval Akbulak