Ara Vartanian
Mücevher tasarımına ilginiz nasıl başladı ve kendi markanızı kurmaya nasıl karar verdiniz?
Babam mücevher ustası, annem ise mücevher tasarımcısıydı. Ben Boston Üniversitesi’nde ekonomi okudum, mezun olduktan sonra da dört yıl borsada çalıştım. Fakat bilgisayar karşısında çalışmak bana göre değildi, bir şeyin eksik olduğunu hep biliyordum. 90’ların sonunda ben henüz çok gençken borsa çökünce babamın yanında çalışmaya karar verdim. Böylece onun ofisinde taş alıp satmaya başladım. Değerli taşlar ve elmaslar bize madenlerden geliyordu. Günümüzde taşlar sertifikaları ile geliyor ve tüm özelliklerini görebiliyorsunuz ama o zaman böyle bir şey yoktu; taşların rengine, berraklığına bakarak analiz yapıyorduk. Taşları incelemekten zevk almamdaki en önemli etken de bu bence. Daha büyük boyutta taşlarla çalışmaktan keyif alıyorum; tabii büyük taşlar kullanarak tasarlanan bir yüzük, küpe ya da kolyeyi aynı zamanda kullanışlı ve rahat hale getirebilmek işin zor kısmı. Birkaç yıl ailemle çalıştım. Elması ters çevirerek kullanmak istediğimde babamla anlaşmazlığa düştük ve böylece kendi markamı kurdum. Taşa farklı bir perspektiften bakıyordum; çünkü taş çok güzel ve farklı bir açıdan sunulmaya müsait, sonuçta üç boyutlu. Taşın tepesinin altta kalıp parmağınıza değmesi piyasada rastlanmayan bir şeydi. Ben bunu yaparak, kendini farklı bir açıdan göstermesi için taşa fırsat verdim. Taşlara saygı duyuyorum, hepsi doğanın sunduğu birer hediye. Bir tasarımcı olarak son derece mütevazı bir iş yapıyorum. Bir mücevherin güzelliği taşından gelir. Tasarım ise onun etrafında şekillenir ve yüzyıllardır var olan bir taşın güzelliğini göstermesine yarar. Her zaman bu alçakgönüllü yaklaşımı benimsedim. Hayattan aldığım önemli bir ders var: Kendi düşmanımız biziz. Eğer yaptığım tasarımın taştan daha önemli olduğunu düşünmeye başlarsam başım belada demektir. İşte bu yüzden tüm tasarımlarımı teker teker yapmaktan hoşlanıyor, sabırla çalışıyorum. Böylece bir taşı kendisi için mümkün olan en iyi tasarım ile buluşturabiliyorum.
Brezilya’da büyüseniz de Beyrut’ta doğmuşsunuz. Beyrut’un zengin kültürünün tasarımlarınıza etkisi oldu mu?
Tasarım anlayışımda kökenimin etkisi vardır elbette, hem Orta Doğu’dan hem Brezilya’dan etkilenmişimdir. Ama emin olduğum bir şey var: Mücevherlerim belirli bir zamana ait değil. 15 yıl önce tasarladığım bir mücevheri taktığınızda o parça size eski gelmeyecektir.
Sizi klasik mücevher tasarımının dışına çıkmaya iten nedir?
Tasarladığım mücevherlerde her zaman klasik bir taraf olsa da bazı noktalarda kesinlikle yenilikçi yaklaşımlar getiriyorum. Mücevher tasarlarken çok seçiciyim, sektör için değil kendim için tasarlıyorum diyebilirim. Mesela uzun küpeler moda diye uzun küpe tasarlamıyorum; içimden küçük küpeler yapmak geliyorsa öyle yapıyorum. 21 yıldır bu yaklaşımı benimsiyorum ve hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadım. Zaten tasarımlarımı özel yapan da bu.
Hangi tekniklerle çalışıyorsunuz?
Bilgisayar kullanmıyoruz, tüm tasarımlarımızı elle yapıyoruz. Bunu çok seviyorum. Taşları farklı tekniklerle keserek yeni şeyler denediğimiz oluyor. Mesela bazen Paraiba turmalinini elmas gibi kesip ters çeviriyoruz. Madenlerde pek kullanılmayan taşları inceleyip yeni fikirler geliştiriyoruz ve onlar da bizim için özel kesim teknikleri uyguluyorlar.
Röportaj KARDELEN ÖTKER