Bill Bensley
Nerede doğdunuz sorusuna Disneyland diye cevap vermişsiniz. Sanırım doğru... Şimdiye kadar sizin için en heyecanlı proje hangisiydi ve neden?
En son hangi projeyi yapıyorsam en yoğun duygum da o projeye karşı oluşmaya başlıyor. Bangkok’ta üzerinde çalıştığım Sukhothai projesi, şu şıralar en heyecan duyduğum projelerden. Thailand’ın eski başkenti olan Sukhothai’nin 450 yıllık bir geçmişi var, dolayısıyla orada yaptığımız her şey içerisinde uzun bir geçmiş barındırıyor. O döneme ait Wats ve Chedis mimarisini incelediğimiz de sekizgenin sıkça kullanıldığı dikkatimizi çekti. Biz de mimariden oteldeki masa, koltuk ve yatak tasarımına kadar her şeyde sekizgen formu kullanmaya karar verdik. Bu proje üzerinde çalıştığım işler arasında en enteresan olanı diyebilirim.
Bir proje üzerinde çalışmaya başladığınızda, dikkat ettiğiniz ilk şey ne oluyor?
Kulağa biraz tuhaf gelebilir ama proje özellikle doğanın içinde bir yerdeyse, doğa ananın benimle konuşmasını dinliyorum. Birkaç gün doğanın içinde öylece oturup vakit geçiriyor, oranın doğasını anlamaya çalışıyorum. Eğitimine önce peyzaj mimarisiyle başlayan bir mimar olarak, o alanı anlama refleksim direkt ortaya çıkıyor. Bu yüzden, alanın yapacağımız binaya nasıl tepki vereceğini, projeye başlamadan önce kurgulamam gerekiyor.
Lüksün öldüğüne inandığınızı ve büyük otelleri sevmediğinizi okudum. Eğer lüks öldüyse, işiniz için yeni lüks ne anlama geliyor?
Çok basit bir tanımla bildiğimiz lüks; bir sürü çiçek, koca klimalar, bacarrat aydınlatmalar aslında. Klasik lüks tanımına giren kavramlar artık günümüzün seçkin gezginlerini heyecanlandırmıyor. Benim için de lüksün yeni tanımı, daha önce olmadığım bir yerde, bir dış mekanda tamamen bana özel bir alana sahip olabilmek. Bu, 8 milyar insanın yaşadığı bir dünyada her geçen gün giderek daha da zor bir hale gelmeye başlasa bile.
İlk ve son projenizi düşündüğünüzde tasarım estetiğiniz zaman için de nasıl gelişti?
1986 yılında neredeyse her beş yıldızlı beş otelden birini ben yapıyordum. Bali’de farklı bir tarz oturtmuştum ve bunu 5 sene boyunca yapmaya devam ettim. Yıllar içerisinde herkesin bana Bali tarzı için geldiğini gözlemlemeye başladım. İnsanların benimle özdeşleştirdiği Bali tarzından sıyrılabilmem yaklaşık bir beş yılımı aldı. Gerçek anlamda tek bir stile sahip olmamak için oldukça fazla çaba sarf ettim.
Peki ya tasarım projeleri? Yeni çalışmalara başlamak için sabırsızlanıyor musunuz?
Bitmek bilmeyen bir merak ve hevese sahip olduğumu söyleyebiliriz ve bu hevesi gidermek için sürekli çalışıyorum. Şu an için en büyük gayretlerimden biri, sadece Angkor Wat ile tanınan Kamboçya hakkında daha fazla bilgi edinmek ve bunu değiştirmek. Ormanları büyük bir hızla yok olan bir ülke olmasına rağmen, vahşi doğasının güzelliğinden dolayı doğaya zarar vermeden maksimum getiri sağlayan bir turizme dönüşebilir. Daha çok yerel komüniteleriyle hizmet eden, sürdürülebilirliği esas alan, vahşi yaşama saygılı bir konseptten bahsediyorum. Koruma ve muhafaza etmenin geleneksel ek traksiyon ve minimum etki turizmi için, uygun bir alternatif olduğunu anlamak gerek. Shinta Mani Wild ve Cardamom Tented Camp gibi yeni eko-oteller, vahşi yaşam avcıları ve keresteciler için alternatif meslekler sunarak iyi örnekler oluşturuyor. Fakat asıl büyük planım, National Graphic desteğiyle, koruma ve muhafaza etmeyi Wild Wheels tarzında yollara taşımak.
Röportaj SEVAL AKBULAK
Curated No.13'ü satın almak için tıklayın.