Çocukluğunuzdan beri aile mirasınızı en iyi şekilde koruyorsunuz. Sizin için bu marka sadece bir moda markasından fazlası olmalı. Fendi gerçekten bir aile mi?

Fendi’nin F’si aile için!

Karl Lagerfeld ile olan yol arkadaşlığınız siz henüz küçük bir kızken başladı. Bu ilişki sizi nasıl etkiledi ve ondan neler öğrendiniz?

Karl ile tanıştığımda yalnızca bir çocuktum. Beyaz önlüğüyle onu atölyede gördüğüm ilk gün onun bir ressam olduğunu sanmıştım. Karşılıklı derin ve gerçek bir sevgiye dayanan çok özel bir ilişkimiz var. Birbirimizi çok takdir ediyor ve saygı duyuyoruz. Birlikte çalışma şeklimiz de oldukça yaratıcı ve özgür. O Paris’te bense Roma’da yaşıyorum, bu yüzden birlikte olduğumuzda sunduğu fikirler üzerine oluşturduğumuz girdilere ve fikirlerinden neler yaptığımıza bakıyor. Her şeyi bir araya getirip son seçimleri yapmak için genellikle birkaç günümüz oluyor, şovdan birkaç dakika öncesine kadar işleri değiştirmeye devam ediyoruz. Şovlarımıza gelen herkes mutlaka farklı bir şey, hatta bir sürpriz bulacaklarını biliyor.

O ailenin bir parçası, her zaman buradaydı… 60’lı yıllarda annemle ve onun kız kardeşleriyle çalışmaya başladı ve sanırım Karl onları dostları olarak gördü. Asla hiçbir fikrini reddetmediler; lüks kürkleri küçük parçalara ayırmayı teklif ettiği zaman bile. Kürkü de bu şekilde kökten değiştirdi. Karl her zaman inanılmaz referanslara, ilham verici fikirlere sahip oldu dolayısıyla herkes onun yarattıklarını mükemmelleştirmek için son ana dek çalışır.

Karl bir akıl hocası ve çıkış noktası. İlham almak için her zaman ona dönerim. Bana sayısız kere Karl’la çalışmanın nasıl bir şey olduğu soruldu ve cevap bu; o fütürizmle klasisizmi yan yana getirerek formal terziliği yeniden yarattı. Onu beş yaşımdan beri tanıyorum, 50 yıldan fazla süren derin bir ilişki bu.

Fendi Men’in son koleksiyonunda aynı zamanda Lagerfeld’in kişisel stilinden de esinlenilmiş. Onun tarzını koleksiyona nasıl yansıttınız?

Bu hayatım boyunca bildiğim ve bana çok ilham vermiş bir tarz. Karl’ın ilk günlerinde takım elbiseleri ya da iki gömleği ölçü için üst üste giydiğini hatırlıyorum. Stili şimdilerde daha dark rock. Koleksiyona dahil olup olmak istemediğini sorduğumda hemen kabul etti ve bana muhteşem siluetleri olan bir eskiz gönderdi.

“Baguette Bag” tasarımıyla dünya çapında büyük bir başarı elde ettiniz ve bu çantayı uzun yıllar boyunca görmeye devam edeceğiz. Bu sezon Baguette’i ilk defa erkek koleksiyonunda da görüyoruz. Tüm zamanlara hükmeden bir “it-bag” nasıl tasarlanır?

Bana bir şeylerin dikte edilmesinden kesinlikle hoşlanmıyorum. Bir çantayı ikona dönüştüren şeyin strateji olmadığını düşünüyorum; bunlar tasarımcıların spontane yarattıkları kreasyonlar. Bu nedenle, stüdyonuzda oturup “Bir çanta tasarlamak istiyorum” diyerek asla başarılı olamazsınız. “Baguette”in yaratılması benim için gerçeküstü bir deneyimdi. Fakat başarısı gerçekti ve kesinlikle dikte edilmiş bir çanta değildi. Bunun tam tersi olduğunu söyleyebilirim çünkü o zamanlar Fendi küçük bir aile işletmesiydi. Mağazalarımızda “Baguette”i takdim ettiğimizde insanlar onu sevdi. Öyle ki mağazalara daha fazla kişi geldiğinde stoklar tükendiği için elleri boş döndüler. Ve “Baguette”i talep edilen sayıda üretemeyince çanta ulaşılmaz hale gelerek “it-bag” statüsüne yükseldi. Ardından birkaç marka da benzer ürünler tasarlamaya başladı, ancak taklit ederek bir “it-bag” oluşturamazsınız. Zaten niyetim de bu değildi. Herkes için bir şeyler tasarlamayı değil, farklı bir çanta yaratmayı amaçladım.

Röportaj KARDELEN ASLAN 

Curated No.5'i satın almak için tıklayın.