Björn Frantzén

Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk güçlü tat ya da koku nedir?
Tereyağında kızaran kanlıca mantarlarının kokusu. Öylesine canlı bir hatıra ki, bugün bile gözümün önüne geliyor; yalın ama olağanüstü güçlü.
Kendinizi ödüllendirmek istediğinizde tercih ettiğiniz “basit” yemek hangisidir?
Mükemmel pişirilmiş bir et, yanında ipeksi bir patates püresi ve dengeli bir sos. Görünüşte basit, ama özünde tamamen ustalık ve hassasiyet gerektiriyor.
Dünyada yemek yemekten en çok keyif aldığınız şehir hangisi ve hayatınızın en iyi yemeklerinden birini nerede yediniz?
Tokyo. En unutulmaz yemeklerimden bazılarını orada yedim. Çoğu, sadece tek bir şeye odaklanan küçücük mekanlarda; sushi ya da tempura. O tavizsiz adanmışlık ve tekniğe duyulan saygı gerçekten ilham verici.
Futboldan mutfağa geçişinizde, spor hayatınızdan kalan disiplin anlayışı mutfağınızı şekillendiriyor mu?
Kesinlikle. Spordan takım çalışmasını, disiplinin önemini ve en ufak ayrıntının sonucu belirleyebileceğini öğrendim. Mutfakta da aynı şey geçerli; zamanlama, odaklanma ve birlikte hareket eden bir ekip.
2025 itibarıyla üç farklı restoranınızın her biri 3 Michelin yıldızı aldı ve tarihe geçtiniz. Bu başarı sizin için kişisel olarak ne ifade ediyor ve her restoran kendi özgünlüğünü nasıl koruyor?
Büyük bir onur, ama aynı zamanda ciddi bir sorumluluk. Stockholm’deki Frantzén kalbim! Hem laboratuvarımız hem de başlangıç noktamız. Singapur’daki Zén, DNA’mızın Asya kültürüyle buluştuğu yer. Dubai’deki FZN ise daha enerjik, daha oyunbaz, farklı bir yorum. Aynı felsefe ama farklı sesler.
Frantzén’i yalnızca bir restoran değil de bir deneyim yapan şey nedir?
Bütünün uyumu. Sadece tabaklardaki yemek değil; ışık, ses, servis, hatta misafirin mekanda attığı adımlar. Bizim için bu, bir hikaye kurgulamak gibi.
Stockholm’den Singapur’a uzanan yolculuğunuz, mutfağınıza hangi kültürel katmanları kattı?
Farklı mutfaklara karşı beni çok daha alçakgönüllü yaptı. Asya’da ürüne duyulan saygıyı ve umaminin derinliğini öğrendim. Orta Doğu’da ise baharatların katmanlı gücünü. Tüm bunlar bizim mutfak dilimizin bir parçası oldu.
İskandinav mutfağının “yerellik” vurgusuyla, küresel haute cuisine beklentileri arasında bir gerilim görüyor musunuz?
Ben bunu çatışma olarak değil, denge olarak görüyorum. Köklerimizden gurur duyuyoruz ama uluslararası bir kitleye yemek pişiriyoruz. Seyahatler, fikirler, teknikler; hepsi yerelliğimizi daha da zenginleştiriyor
Malzeme seçiminde vazgeçilmez kriterleriniz nelerdir?
Her zaman önce tat. Ardından kalite, mevsimsellik ve ürünün sorumlu bir şekilde temin edilmesi.
Röportajın tamamı No.31 sayısında!
Röportaj: Seval Akbulak