İsmail Dağlı & Gökhan Eryaman
Kita Living için bütünsel sürdürülebilirlik ne ifade ediyor?
İD: Benimsediğimiz bakış açısı, üretim sürecinin en başından ürünün yeni yaşam alanındaki hayatına kadar uzanıyor diyebiliriz. Her bir Kita ürünü sürdürülebilir ormanlardan elde edilen ağaçlardan üretiliyor ki buna prototip süreci de dahil. Bu aşamada ahşabı en etkin biçimde, herhangi bir fire vermeyecek şekilde kullanarak ürünü kurguluyoruz. Hatta kimi zaman, farklı bir ürün için hazırladığımız prototipi, başka bir ürün çalışmasında da kullanabiliyoruz. Doğada çözünmeyen malzemelerden uzak durmamız da bu yaklaşımımızı destekliyor.
Tasarım süreci, ürünün çeşitli şekillerde kullanılıp kullanılamayacağına dair sorgulamalar yaptığımız ve yanıtlar aradığımız bir zaman dilimi aslında. Farklı ihtiyaçları karşılayan ürünler tasarlamak öncelikli parametrelerimizden. Yakın zamanda tanıtacağımız “Frame Stool”, buy aklaşımı yansıtan iyi bir örnek. Tabure işlevinin yanı sıra bir evin yatak odasında komodin olarak kullanabileceğiniz ya da bir restoranda masanın hemen yanında çantanızı koyabileceğiniz, farklı işlevler için yoruma açık bir parça. Demonte olmaları, Kita ürünlerinin öne çıkan özelliği. Bu tasarım yaklaşımı ise hem paketleme hem de nakliye sırasında sürdürülebilir bir süreç izlememiz açısından önemli.
Demonte bir ürünü paketlerken daha az kutu, bu işlem için yeterli oluyor. Nitekim biz de kutu tasarımlarımızı kurgularken, ürünü kutusuna en etkin şekilde nasıl yerleştirebileceğimizin yanıtını arıyoruz. Bu yaklaşımımızla da nakliye sürecinde alan kullanımını verimli şekilde yönetiyor; çok daha fazla ürünü aynı anda yeni yaşam alanlarına ulaştırabiliyoruz. Dolayısıyla gönderim sırasında oluşan karbon ayak izini, bu şekilde en aza indiriyoruz. Bununla birlikte, Kita ürünlerinin uzun yıllar boyunca kullanılabilmesi bizim için önem taşıyor. Dolayısıyla kullanım sırasında yaşanabilecek olası bir hasar durumunda demonte parça temini sağlamamızın, bütünsel sürdürülebilirlik için önemli olduğuna inanıyoruz.
Yavaş ve bilinçli yaşam kültüründen ilham alan ürünler tasarlamaya nasıl başladınız?
İD & GE: Bu aslında, Cooklife ile başlayan bir yolculuk... Yedi yıl boyunca yavaş yaşama dair izini sürdüğümüz hikayeler ve paylaştığımız deneyimler, bize ilham kaynağı oldu. Bizler de bireysel olarak bu kültür ile yaşıyoruz, dolayısıyla yavaş yaşam tarzını benimseyenlerin kendilerini neye yakın hissettiklerini ve neye ihtiyaç duyduklarını biliyoruz. Bu da hikayenin en başında belirleyici bir rol oynuyor. Tasarımı, malzemenin güzelliğini öne çıkaran bir araç olarak kullandığımızı söyleyebiliriz. Az malzeme ile neler yaratabileceğimiz üzerine düşünüyor, detaylara odaklanarak aynı anda birden fazla arayış için çözüm sunabilmeye odaklanıyoruz. “Flow Coffee Table” da bu yaklaşımımızın ilk yansıması; herhangi bir vida ya da yapıştırıcı kullanılmadan, ahşap parçaların birbirine geçmesiyle kendi içerisinde tüm bu arayışımıza cevap veren bir sehpa ailesi. Üretim sürecinde ise geleneksel metodları takip ederek zanaatkarlar ile çalışıyoruz. Aslında bu süreç, zanaatkarlığa duyduğumuz saygı, verdiğimiz değer ile başlıyor. Ustalarımızın deneyimini Kita’ya aktarıyor, ardından modern teknolojiyle sürdürülebilir hale getiriyoruz.
Kita Living’in nasıl bir tasarım çizgisi var?
İD: Tasarım çizgisi açısından, yalınlığı benimseyen İskandinav ve Japon stillerine her ikimizin de ilgisi vardı. Ben bu düşüncemi Japandi konsepti üzerinden ilerletmiştim. Gökhan ile Cooklife Magazine’nin 14. sayısında tanıştık; o sayı İstanbul’un yavaş yaşamı benimseyen yaratıcılarını konu alıyordu. O dönem Gökhan, markası Haydanhuya’da farklı ihtiyaçlar için ahşap işçiliği ile el yapımı ürünler tasarlıyor, üretiyor ve workshop’lar düzenliyordu. Kendisiyle fikrimi paylaştım, ertesi gün Kita için yeteneklerimizi birleştirme kararı aldık. Şimdi ise stüdyo olarak yavaş yaşama dair hayaller kuran ve konseptler yaratan bir ekibiz.
Röportaj SEVAL AKBULAK Fotoğraflar UMUTCAN ÖNCÜ, İBRAHİM ÖZBUNAR
Curated No.18'i satın almak için tıklayın.