Nicolas Malleville & Francesca Bonato
Coqui Coqui’nin hikayesinden başlayalım... Neden Yucatán Yarımadası’nı tercih ettiniz?
Nicolas: Tüm dünyayı gezip dolaştıktan sonra Yucatán Yarımadası’na geldiğinizde hayatın farklı yönleriyle tanışıyorsunuz. Bir zamanlar Maya Uygarlığı’na ait olan topraklar o kadar farklı bir kültüre sahip ki insanlara çok yeni bir dünya gibi geliyor. Her ne kadar Cancún gibi şehirler çılgın bir yoğunluğa ulaşmış olsa da bu yarımadanın hala primitif bir yanı var.
Yucatán’ı evimiz olarak görmemizin sebebi ise bir parfümcü olmam ve adanın tropik yapısının işimi besleyecek cömertlikte olması. Her yerden kokular, çeşit çeşit bitkiler ve ahşaplar çıkıyor. Bu kadar çeşitliliği tek bir bölgede bulabilmek büyük bir şans. Bu çeşitlilik kültürel anlamda da hissediliyor.
Oteli ilk açtığınızdan beri Tulum’da neler değişti?
Nicolas: Tulum’a ilk kez 2002 yılında gittim. O zaman sahilde sadece balıkçılar ve biz vardık. Yapacak hiçbir şey yoktu; ne bir restoran, ne bir mağaza vardı. Sakinliğin keyfini çıkarıyorduk. İnsanlarla ilgileniyorduk; onlarla samimi bağlar kuruyorduk. Tek etkinlik doğaydı; kaplumbağaları, kuşları izliyorduk... Hiç ışık yoktu, saat 20.00’de yatağa giriyorduk. Tabii inşaat da yoktu. Şimdi ise şehir hayatı gibi... 25 Dolar’dan ucuz içki bulamıyorsunuz, gece dışarı çıktığınızda mekan önlerinde sıra bekliyorsunuz, her yerde bir mağaza var. Gün geçtikçe insan sayısı artıyor ve herkes daha fazlasını istiyor; daha fazla otel, daha fazla restoran, daha fazla alternatif... Tulum, birden bire inanılmaz ilgi görmeye başladı ve büyüsü kayboldu. Bu yüzden Tulum’daki mekanımızı yeniden açmamaya karar verdik. Biliyorum ki herkes Coqui Coqui markasını Tulum ile tanıdı. Tabii bu denli popüler olmamızda Tulum’un, Cancún’a yakın bir konumda bulunmasının ve dünyanın en meşhur sahillerinden birine sahip olmasının etkisi büyük. Bu bizim için inanılmaz bir fırsattı; kariyerimizde mükemmel bir kapı açtı. Biz doğa meraklılarıyız o yüzden Tulum’daki değişimi fark edince daha sakin bir mekan arayışına çıktık.
Yeni mekanınız Bora Bora’da. Taşınma hikayenizden bahseder misiniz?
Nicolas: Dürüst olmak gerekirse taşınıyoruz diye bir karar almadık. Bora Bora’da yıllar önce satın aldığımız bir mekanımız vardı; parfümlerimiz için daha hoş kokulu ve egzotik yerlere gitmemiz gerektiğini biliyorduk. Böylece Fransız Polinezyası’na geldik. Benim hayatımda iki ilk aşkım var; biri tabii ki Francesca (gülüyor) diğeri ise Polinezya Ormanları. İlk geldiğimde gözlerime inanamadım ve bir gün burada yaşamak istiyorum dedim.
Francesca: Bir bakımdan bizim için kaçınılmaz bir adımdı, er ya da geç buraya gelmemiz gerektiğini biliyorduk çünkü bizim esas işimiz parfümcülük. Otelcilik, parfümcülük için sadece bir kapı. İkinci çocuğumuz doğduktan sonra yeni bir maceraya atıldık ve neredeyse iki senedir buradayız.
Nicolas: Sükunet içinde yaşamayı seviyoruz ve çocuklarımızın da aynı koşullarda büyümesini istiyoruz. Bora Bora’da 70’li ve 90’lı yıllardan kalan bir çöküş melankolisi var. Bütün adalar neredeyse 70-90 yılları arasındaki halleriyle aynı ve bizim hoşumuza giden de bu. Yucatán-Polinezya karışımı bir Coqui Coqui yaratmak istedik.
Röportaj BERİL ŞAHİN
Curated No.2'yi satın almak için tıklayın.