arrow-left icon arrow-right icon behance icon cart icon chevron-left icon chevron-right icon comment icon cross-circle icon cross icon expand-less-solid icon expand-less icon expand-more-solid icon expand-more icon facebook icon flickr icon google-plus icon googleplus icon instagram icon kickstarter icon link icon mail icon menu icon minus icon myspace icon payment-amazon_payments icon payment-american_express icon ApplePay payment-cirrus icon payment-diners_club icon payment-discover icon payment-google icon payment-interac icon payment-jcb icon payment-maestro icon payment-master icon payment-paypal icon payment-shopifypay payment-stripe icon payment-visa icon pinterest-circle icon pinterest icon play-circle-fill icon play-circle-outline icon plus-circle icon plus icon rss icon search icon tumblr icon twitter icon vimeo icon vine icon youtube icon

Erol Tabanca

Erol Tabanca

Sanatı dört duvar arasından çıkaran isim.


Son dönemlerde sanata olan tutkunuz ve yatırımlarınızla da gündemdesiniz; özellikle de Odunpazarı Modern Müze (OMM) açıldığından beri... Erol Tabanca’nın sanata olan tutkusu ne zaman ve nasıl başladı?

Aldığım mimarlık eğitimi, gençlik yıllarımdan bu yana sanatla iç içe büyümeme neden oldu. Özellikle çağdaş sanat, her zaman ilgi gösterdiğim ve takip ettiğim bir alandı. 

 Yaklaşık 20 yıl önce bir arkadaşımla birlikte bir müzayedeye gitmiştik. Başlangıçta niyetim olmasa da, orada gördüğüm küçük bir yağlı boya tabloyu çok beğendim ve satın aldım. İşte o tablo, benim koleksiyonumun ilk parçası oldu. Sonrasında sanatla ilgili daha fazla okudum, gezip gördüm ve koleksiyonumu çağdaş sanat üzerine geliştirdim. Çünkü sanat üretimlerini ve genç sanatçıları desteklemek, sanatın sürdürülebilirliğini sağlamak benim için çok anlamlı.

Peki aldığınız eğitim bakış açınızı nasıl etkiledi?

Mimarlık ile sanat birbirine çok yakın ve aslında, iç içe ilerlemesi gereken alanlar. Mimarlık eğitimim süresince, sanata da ilgimin artmasıyla, estetik bakış açımın zenginleştiğini gördüm. Bugün sanata olan yoğun ilgim üzerinde eğitimimin etkileri çok büyük.

Odunpazarı Modern Müze’yi açmaya nasıl karar verdiniz?

Koleksiyonum yıllar içerisinde genişledi. Öncelikle eserlere evimizde, Polimeks ofisimizin duvarlarında yer verdik. Ofisteki arkadaşlarımızın olumlu tepkileri beni çok mutlu etti, eserleri paylaşmanın tadını ilk kez orada aldım. Eser sayısı arttıkça bir depo oluşturduk, fakat çok beğenerek aldığım eserlerin kapalı kapılar ardında ya da sınırlı kişinin görebileceği alanlarda bulunmasından hoşnut değildim. Bu birikimi daha fazla insanla paylaşma hayalinden, bir müze projesi doğdu. Bu müzeyi de kendi memleketimde, Eskişehir’de hayata geçirmek istedim ve Odunpazarı Modern Müze için çalışmalara başladık.

OMM için Kengo Kuma’dan başka bir mimarı düşündünüz mü?

Müzenin mimari tasarımı hakkında düşünürken kendi başına binanın da bir değer olmasını önemsedim. Ülkemiz için sembolik bir yapı haline dönüşerek Eskişehir’i çekim noktası haline getirecek; bunu yaparken de yerel değerlerden kopmayacak bir tasarımın hayalini kuruyordum. Çünkü müzenin bulunduğu Odunpazarı bölgesi, Eskişehir’in ilk yerleşim bölgelerinden olan tarihi bir semt. Bina ile bulunduğu lokasyon arasında güçlü bağ kuran, doğal malzeme kullanımına önem veren bir mimar arayışına girdik. Bu sırada bir dostum bana Kengo Kuma’dan bahsetti. Japonya’ya giderek Kuma’nın binalarını gördüm, kendisiyle tanıştım. Felsefesinin bizim düşüncelerimizle birebir örtüştüğünü gördüm ve böylelikle kendisiyle çalışmaya karar verdik.

Müze için Kengo Kuma & Associates ile çalışmanız da aslında müzenin uluslararası bir tanınırlık elde etmesi ve bir sanat destinasyonu haline gelmesi hedefinizi yansıtıyor. Bu hedef için OMM açıldığı günden bu yana neler yapılıyor?

OMM’u kurarken Bilbao’da yer alan Guggenheim Müzesi’nin doğuş hikayesi bizi çok etkiledi. Hiçbir turistik değeri olmayan bu kent, Frank Gehry’nin olağanüstü mimari tasarımıyla hayat bulan Guggenheim Müzesi ile adeta yeniden doğdu. Eskişehir, halihazırda kültür sanat hayatı ve diğer güzellikleriyle turistik bir çekim noktası olsa da biz OMM ile Eskişehir’i uluslararası bir destinasyon haline getirmeyi hedefliyoruz. OMM bugüne kadar dünyaca ünlü ve prestijli yayınlarda Türkiye’nin yeni seyahat destinasyonu olarak yer aldı. Müzenin yanı sıra Eskişehir’in termal su kaynaklarını, antik kentlerini ve diğer tüm değerlerini ön plana çıkarmaya gayret ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de kentin bir sanat şehrine dönüşebilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Müzenin geleceği için nasıl bir hayaliniz var?

Aslında müze için kurduğum pek çok hayal gerçek oldu diyebilirim. OMM açıldığı 8 Eylül gününden bugüne kadar 140 binden fazla ziyaretçiyi ağırladı. Binlerce çocuk, genç müzeyi ziyaret etti ve umuyorum ki hayatlarında ilham alacakları, unutamayacakları anlar yaşadılar. Basından, çevremizden ya da hiç tanımadığımız kişilerden gurur verici mesajlar aldık. Bundan sonrası için de OMM’un kente değer katan, Eskişehir’in adını dünyaya duyuran ve kapısından giren herkesin kalbini kazanan, ruhunu besleyen, zihnini açan bir platform olmasını diliyorum.

Genç sanatçılara destek olmak adına OMM’un ne gibi planları var?

OMM’un güncel sergisi “Vuslat”ta usta ve genç sanatçılara birlikte yer verdik. Sanatçıların müze sergilerinde yer alması için mutlaka ileri yaşlarda olması gerektiğini düşünmüyorum. Bu nedenle her zaman genç sanatçıların eserlerine koleksiyonda ve müzede yer vereceğiz. Bu sayede onların görünürlüklerine ve üretimlerine destek olacağız. Ayrıca OMM Misafir Sanatçı Programı kapsamında, Eylül - Aralık 2019 arasında Amerikalı iki genç sanatçıyı, Tyler Thacker ve Erin Mommsen’ı ağırladık. Programın ikinci döneminin başlayacağı mart ayında İsveç ve Almanya’dan iki sanatçıyı misafir edeceğiz. Farklı kültürlerden gelen sanatçıların müzeyle ve kentle etkileşim içinde üretim yapmaları, yerel halkla kurdukları ilişkiler OMM’un uluslararası yüzü ile yerel konumunun bir sentezi gibi.

Sanata yeni alanlar açan dijitalleşme ve teknoloji, OMM’da kendine nasıl bir yer ediniyor?

Teknolojinin sanat üretiminde yeni yollar açması çok heyecan verici. Özellikle OMM Yönetim Kurulu Başkanı olan kızım İdil Tabanca, bu alan ile yakından ilgileniyor. OMM’un açılışını takiben İngiltere çıkışlı sanat kolektifi Marshmallow Laser Feast’in çok algılı, üç boyutlu sanal gerçeklik enstalasyonlarını ziyaretçi ile buluşturduk. Bu tür işlerde yaşanan deneyim genelde çok etkileyici oluyor ve ziyaretçide iz bırakıyor. Önümüzdeki dönemde de teknolojiden beslenen dijital eserleri OMM’da sergilemeyi hedefliyoruz.

Müzenin açıldığı günden bu yana Anadolu’nun kültür sanat çehresini nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Türkiye’de genelde kültür sanat kurumları İstanbul’da ve kısmen Ankara'da konumlanmış durumda. Biz Eskişehir’i seçerek, yeni bir sanatsal buluşma merkezi yaratmayı hedefledik. Anadolu için daha ulaşılabilir bir konumda olmak, farklı kitlelerden binlerce ziyaretçiyi ağırlamamıza vesile oldu. Ayrıca bir Anadolu kentinin adını dünyaya duyurdu. Bu girişimin pek çok kişiye ilham kaynağı olmasını ve Anadolu’da sanat platformlarının artmasını ümit ediyorum.

Sokak sanatının galerilere taşınması, sanal galeriler ve bunun gibi gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çağdaş sanat doğası gereği yeniliklere çok açık bir akım. Dolayısıyla bu alanda kalıpların dışına çıkan hareketler var olmalı diye düşünüyorum. Günümüz teknolojisi bize mekandan bağımsız yaşama lüksünü veriyor. Fiziksel olarak bir yerde bulunmanıza gerek kalmadan, oradaymışsınız gibi deneyimler yaşayabiliyorsunuz. Bir sanat izleyicisi olarak bu tür projelerin artmasını diliyorum.

Koleksiyonunuza yeni eserler dahil ederken nelere dikkat ediyorsunuz?

Benim koleksiyon oluştururken önceden belirlediğim stratejilerim veya hırslarım bulunmuyor. Baktığımda beni derinden etkileyen, bir bağ kurabildiğim eserleri koleksiyona dahil ediyorum. Koleksiyonun geneline baktığımda ise emeğin yoğun olduğu, zanaat ile sanatın buluştuğu eserlerin çoğunlukta olduğunu görüyorum.

Benim de çalışma hayatım boyunca işime çok yoğun emek verdiğimi, detaycı olduğumu, kusursuzluğu hedeflediğimi düşünürsek, koleksiyonun bu yönleriyle beni yansıttığını söyleyebiliriz.

Şu sıralar koleksiyonunuza dahil etmek istediğiniz bir eser var mı?

Son dönemde Antony Gormley’nin eserlerine özel bir ilgi duyuyorum; koleksiyonumda ona ait bir çalışmanın yer almasını isterim. Ayrıca genç sanatçıları da takip etmeye çalışıyorum, genç sanatçılara destek olmak sanatın sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyor.

Bir koleksiyoner ve müze sahibi olarak, günümüz müze ve galerilerinin nasıl bir misyona sahip olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Çağdaş sanat müzeleri artık klasik kalıpları kırarak daha davetkar, çekici, yenilikçi yerlere dönüşüyor. Bu hareketin devam etmesini ve farklı kesimlerden insanlar için müze ziyaretinin hayatın bir parçası haline gelmesini önemsiyorum. Bu amaçla müzeler, güncel programlarını çeşitli tutmalı, yenilikçi bir anlayışı benimsemeli ve açık, samimi bir duruş sergilemeli.

Galeriler ise genç sanatçıların görünürlüğüne daha fazla katkı sunmalı, yeni üretim pratiklerine şans vermeli ve sanatçıların uluslararası görünürlüklerinin artmasına destek olmalı.

Sanat için seyahat eder misiniz?

Elbette. Yoğun gündemim el verdiği sürece böyle programlar yapmayı seviyorum. Art Basel’e her sene gitmeye çalışıyorum. Bunun yanı sıra seyahat destinasyonlarımda bulunan müze ve galerileri araştırıp programımı buna göre yönlendiriyorum.

Yakın zamanda gördüğünüz en etkileyici müze ve sergi hangisi?

OMM’un mimarı Kengo Kuma’nın yakın zamanda İskoçya’da tamamladığı Victoria and Albert Dundee Museum’ı çok beğendim. İskoçya’nın dik uçurumlarından ilham alınarak taştan yapılmış müze binası şahaneydi. Sergi olarak da Royal Academy of Arts’ta ağırlanan Antony Gormley sergisinin beni çok etkilediğini söyleyebilirim.

Röportaj Derya Gürsel

Curated No.9'u satın almak için tıklayın

Read more

Alasdair Dundas

Alasdair Dundas

Henry Cookson

Henry Cookson

Seyhan Özdemir Sarper

Seyhan Özdemir Sarper

Your Cart

Your cart is currently empty. Click here to continue shopping.